23 Haziran 2012 Cumartesi

SU"MARTI


Martılar deniz kuşlarıdır. Çırparlar kanatlarını çığlık çığlığa... Savururlar çığlıklarını iki mavi arasında. Deniz kuşu işte deniz kuşu, keyif kuşu. Keyiflidir bir o kadar. Çığlıklarına gizler acısını, yalnızlığını denizciler gibi. Denize açıldı mı denizci, karaya dönene dek yalnızdır. Suya dayar sırtını. Su, her şeyin başı...

Körfezin yanında izliyorum denizi biraz yukarıdan. Sabahın ilk ışıklarında karşılıyoruz yeni günü çığlıklarıyla martıların. Güneş tepeye varıp da yatmaya dönünce, güne veda başlayınca, ne martı kalıyor semada ne de çığlık. Keyif kuşu işte kaçıyorlar gölgeye, siestaya. Bir kırlangıçlar kalıyor havada çatal kuyruklarıyla. Ne zaman ki duyuluyor ötelerden ilk merhabası akşamın dökülüyor martılar göğe yeniden sapır sapır. Akşam serinliğiyle, dinlenmiş martılar daha bir haykırır... Sonra tut tutabilirsen hadi. Tüm canlılar çekilselerde bir kenara, deniz sabaha kadar martılarındır.

Martılar deniz kuşlarıdır. Ne mavisiz ne denizsiz kalamayanlardan hani. Bir kanatları çırpınsa da mavilikler arasında çığlık çığlığa, karaddır bir kanatları da...

19 Haziran 2012 Salı

ba_ba...


BA-BA

Hangi hecenin iki defa tekrarından bir kahraman yaratabilirsiniz? Ba-ba! Benim bildiğim başkası yok. Baba. Baba; kızının ilk aşkı, oğlunun ilk kahramanı. Zihninizden geçeni gerçek eden adam. Size kıyamayan ilk adam hatta. Bir kız çocuğu ya da oğlan çocuğu olmanız hiç fark etmez. Elinizden tutup sizi her yere götüren adam. Sırtınızı dayayabileceğiniz en sağlam, en güvenilir çınar belki. Çınar bu, meyve vermez belki ama gölgesi yeter. Yıkılana dek gülerek, ağlayarak gölgesine sığındığınız ilk çınar ağacınız. Belki de tek çınar ağacınız. Ta ki, yıkılana dek. Kimi zaman içini kemirip duran bir kurttan, kimi zaman kör bir kurşundan yıkılana dek. Oysa o kadar ulu bir çınar ki sırtınızı verdiğinizde içinize dolan huzur ve güvenle duyamazsınız "kırt, kırt" seslerini kurtların. İçten içe kemirir kurtlar çınarı belki, ama çınar şıklığından hiçbir şey kaybetmez. İçi bomboş kalana dek. İşte o zaman yıkılıverir o koca çınar. Ne yana düşerse düşsün tepenize düşmüş gibi olur. Ezilirsiniz, üzülürsünüz çınara, güven sığınağınıza. Yıkılmasının onun için en iyisi olduğunu biliyor da olsanız zordur kabulü çınarın yıkılışının. Oysa o güne dek sizinle gülüp, sizinle ağlamıştır. Size gülüyorsa da en mutlu gününüzde siz "güzel" olurken bilin ki gözyaşlarını içine akıtmıştır. Eli, yüreği titreyerek uğurlamıştır sizi uzağa ve aynı heyecanla karşılamıştır her defasında. Her defasında elleriyle düşürmüştür sizi yola, ardınızdan uzun uzun el sallayarak ve savurarak dualarını ardınızdan yola. Aynı heyecanla bakmıştır gözlerinize hep. Sizi kucağına ilk aldığı zamanki heyecanla. Sizden daha çok gurur duymuştur başarılarınızdan ve ilk adımınızla yeniden öğrenmiştir yürümeyi. Adını ilk andığınızda başlamıştır konuşmaya. Ondandır hep ona sığınmanız, sırtınızı sorgusuzca ona yaslamanız.

Eğer ki hala bir çınarınız varsa dayayın sırtınızı ona sorgusuzca. Emin olun yere gelmezsiniz. Yok eğer sizin çınarınız da yıkıldıysa merak etmeyin. İlla ki bir tohum atmıştır içinize. Yeni bir çınar filizlenip büyüyecektir. Işığını yayıp ulu bir çınar olacaktır mutlaka küçük kızlar ve oğlanlar "adam" ve sonra "insan" olana dek sırtlarını dayayabilsinler diye...

Ulu çınar(lar)a saygıyla...