27 Kasım 2012 Salı



aslında... 



Asıl mesele ne biliyor musun? Kendimle yaşamam gerektiğinde haber vermeksizin çekip gitmelerin. Karanlık bir oda gibi. Tam oturmuş kahve içerken mesela keyifli keyifli. Sohbet ederken mesela belki, ansızın söndürüp tüm ışıkları gizleniyor gibisin odanın bir başka köşesine. Beni izlediğini biliyorum, her an yanımda olduğunu da... Belki o an öğrenmem gereken şey karanlıkta kahvemi dökmemek için daha dikkatli olmam gerektiği. Elbet bunu öğrenmek için döktüğüm kahve ile yanmam gerekecek ama bunu sen biliyorsun, ben değil. Ben bunu yanarak öğreniyor olacağım. Haklısın bazı şeyleri yaşayarak öğrenmeli belki. Ama en azından şimdi, bir süreliğine yalnız devam edeceğimi kahveme, söyleyemez misin? Neden susup da yanmakla birlikte bir de güvenimden dem vuruyorsun? Neden? 

Işığı kapatıp her saklanışında önce ellerim arıyor seni, sonra karanlığın aydınlığına alışmaya çalışan gözlerim... Sonra aradığım ışık olmuyor karşımdaki. Yine de bir umutla sarılıyorum her ışığa, acaba sen mi? Ama bazısı yakıyor elimi ateş misali. Yandıkça anlıyorum ki sen değilsin. Yandıkça kaçırıyorum önce elimi sonra yüreğimi   ve her defasında daha az cesaret ediyorum denemeye kendimi. Ve her defasında yeniden büyümeye başlıyor içimde içime unutturduğum korku. Pembeden hep daha hızlı siyah ve gri. Halat çekme yarışı misali. Elimde pembe patiska, çapıt gibi, çekiştiriyorum sağa sola erdiğince, kapatsın diye siyahla griyi... Yüreğimin yorgunluğu bedenimi de sarıyor büyütmeye çabalarken pembeyi...

Sonra duruyorum, soruyorum kendime ne yapıyorum? Kimse yok, kendimle savaşıyorum. Mumun fitilini ateşleyen, gitmiş! Mum yanmakta için için, tüketmekte kendini. Bir parmak iziyle sardırıyor her yana alevini. Mum tutuyor, tuttuğu tutuşuyor. .. Küllenip de durulana dek her yer yangın yeri. Cürmünü yakarak tüketen... 

1 yorum:

  1. Esin'in İnsanları... Artık, vizyonda. Helecanla bekliyorum. :))

    YanıtlaSil