14 Aralık 2015 Pazartesi
seni yaşamak seni...
seni yaşamak seni
nasıl da heyecan verici
nedenini bilmeksizin
yüreğimin artan ritmini
seni yaşamak seni
nasıl da heyecan verici
seni yaşamak seni
nasıl da heyecan verici
hele ki diyorum bazen
tutabilsem ellerini
duyumsasam tenimde nefesini
ezberlesem bedeninde her hücreni
yaşasam her zerreni
seni yaşamak seni
nasıl da heyecan verici
seni yaşamak seni
nasıl da heyecan verici
beni düşündüğünü hissettikçe hele
sana doğru yolumu işaret ettiğini
duyduğunu bildikçe sesimi
duyumsadıkça duyumsadığını beni
yüreğimde buldukça yürekçeni
yüreğimdeki yüreğini
seni yaşamak seni
nasıl da heyecan verici
seni yaşamak seni
nasıl da heyecan verici
her nefesimde varlığını bilmek
zorlanınca seni görmek
gözle, gönülle, özle
ve yine de özlemek seni
daha, biraz daha çok
her saniyede
seni yaşamak seni
nasıl da heyecan verici
seni yaşamak seni
nasıl da heyecan verici
varlığını her nefesimde
her yaşam katresinde
duyumsatıyorsun iyi ki
seni yaşamak seni...
6 Kasım 2015 Cuma
son damla kan'ın
Merdivenin son basamaklarını aşıyordum ki karşıma çıktın. Hem de tam karşıma. Göz göze gelip buluşmadan devam ettik ikimiz de yolumuza. Konuşmalı mıyım dedi içim seninle. Hayır dedi hemen ardından. Ben sormuştum oysa. Konuşmalıysak ikimizi yalnız getir bir araya diye ama o an donakaldım işte. Yürüdük iki ayrı evrendeki varlıklar gibi. Yine kokun burnuma geldi. Derin bir nefes aldım... ama burnumdan öteye geçemedi. İzin kalmamış demek ki. Oysa beynimi tırmalıyordu her nefesimde ve burnuma doluyordun bazen yokluğunda bile. Bir defa daha diliyorum şimdi karşıma çıkarmasını seni. Bu defa demek için söyleneceklerin, söylenmesi gerekenlerin hepsini... Bir defa daha eğer gerçekten konuşulmalıysa...
16 Eylül 2015 Çarşamba
1AN...
Sabahın seherinde düştüm yola pusun ardına gizlenmiş güneşin belli belirsiz ışığında, sıcağında. Sıcak vurdukça yüreğime ısındı içim an be an ılık ılık akarken güneş damarlarımda. Işık vurdukça gözlerime alevini gördüm aynasında gülcemalimin gül kokuları içinde. Aynama vuran ışık huzmeleri vardıkta zihnime, beynime huzur daha da büyüdü dinginliğimde... Her bir renk silinip, salınıp karıştı toprağa adım adım, her adımda damla damla her adımda bir katre daha... Renksizleştim an be an beyaza varmaya doğru. Her bir zerresi bedenimin karıştıkça yok oldum, eridim sanki her an biraz daha geçtim leyladan erişmek için mevlâya, hiç oldum...
11 Haziran 2015 Perşembe
alıştırmamak gerek...
Alışmamak gerek, alıştırmamak gerek bünyeyi. Ne bir bedene, ne bir cana, ne de canana... Acı zira alışmanın bedeli de her halükarda... Alıştıkça akışkan bir zift gibi dağlandım hep kavuran sıcaklığının acısıyla hem de karanlığının. Alışmamak gerek, alıştırmamak gerek bünyeyi. Ne bir bedene, ne bir cana, ne de canana olduğu kadar yalnızlığına da...!
13 Şubat 2015 Cuma
Sokakta, ofiste, kafede, iş yerinde, bekleme salonunda bile kadınlarla olamayan siz arı ırk erkekler! Hangi cüretle eş olmaktan, bir kadınla bir olup birlik olup tamamlanmaktan söz ediyorsunuz ki. Bu ne özgüven, bu ne cesaret?! Yalnızca hayvani dürtülerinizi söndürmek ve ilk içinden çıktığınız(iyi bari oradan tek başınıza çıkabilmişsiniz) ana rahmine yeniden temas edebilmek için mi hayattasınız?! Normal elbette kadınları anlamamanız, anlayamamanız; anlayamazsınız da asla, boşuna çabalamayınız. Erkek egemenliğinden söz etmek istiyorsanız gerçekten ve insanca. Önce egonuza kurun egemenliğinizi. Bir başka bedene, bir başka ruha, bir başka anlaşmaya değil. Önce kendiniz olabilme cesaretini gösterin hele tüm insanlığın karşısında. Hani "kız gibi" dediğiniz, zayıf görüp eziklediğiniz olmak, kendiniz olmak. Kendi duygularını yaşamak, yaşayabilmek olduğu gibi. Olduğu gibi gülebilmek mesela, olduğu gibi öfkelenebilmek ya da olduğu gibi ağlayabilmek. Kaç defa ağladınız bir başkasının da sizi gördüğünü bilerek bu güne kadar? Kim gördü gözyaşlarınızı sizden başka? Kimin göğsüne yaslayabildiniz başınızı olduğu gibi, hani gerçekten çocukken saçını okşadıkları gibi okşasın diye başını, yüreğini... İyi de olamadığınız, aynı göğü paylaşamadığınız o kadın yine her fırsatta en çok ihtiyaç duyduğunuz. Çoğunuz üç beş yıla kalmadan ölüp gidiyor anasının ardından. Doktor bir pens bir neşterle keserken siz kesemiyorsunuz ananızdan aldığınız kordon bağınızı bile. Sizi dünyaya getirme görevini kabul eden o yüce kadını. O kadın -ki gene kadın- kanıyla canıyla besliyor seni. Ta ki ok yaydan fırlayana dek. Ama çekemiyor ok yaydan el etek. Yaydan fırlıyor da her okta o yayı arıyor. Her ok, o yay gibi, sanki yalnız ona hizmet etmeli. Sen de bir ok değil misin diğerleri gibi?! Her birimiz birer ok değil miyiz... Ne zaman ki görür de anlarsın bir ok olduğunu ve yay ya da kın ya da kılıç olduğunu bilmeksizin ok olarak görebilirsin diğerlerini, işte o zaman belki kendin olma/olabilme adına bir yola düşebilirsin. Unutma hiçbir ok bir başkasını bir yayın fırlattığı gibi öteye atamaz. Ok olmak için yayla yola çıkmalısın. Ve uçabilmek için ok olmalısın...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)