16 Mayıs 2012 Çarşamba





Ağlamak...
                                      ağlamak gerek
                                      çisil çisil ağlamak
                                      akıtmak acıları gözlerinden
                                      saklayıp damlalarına gözyaşlarının
                                      ağlamak gerek
                                      çisil çisil ağlamak
                                      çıkarıp atmak belki kendinden
                                      ağlamak gerek
                                      belki gözlerinden
                                      belki de yüreğinden
                                      çisil çisil akıtmak içindekileri
                                      acıtmadan daha çok kendini
                                      ağlamak gerek
                                      çisil çisil ağlamak
                                      sessiz, sitemsiz belki
                                      gecenin nemine saklamak hüzünlerini
                                      gözyaşlarını salıvermek geceye belki
                                      ağlamak gerek
                                      çisil çisil ağlamak
                                      acıtmadan 
                                      ne kendini ne de...

13 Mayıs 2012 Pazar



ANNE... 

Anne diyorlar adına, 
Ne olursa duruyor ayakta inadına,
Ne kayıplar, ne vedalar sarsıyor belki bedenini, yüreğini de,
Ellerini, kollarını açıyor her zaman sana...

Anne olmak, farklı bir şeyler katıyor insana... Ruhuna, bedenine, canına... Ne yaparsanız yapın, ne derseniz deyin anlaşılmıyor onlardaki bu farklılaşma. Hem siz oluyor hem kendisi, hem yeri geliyor evin kızı hem bazen babanızın eşi... 

Anne olmak, farklı bir şeyler katıyor insana... Siz istediğiniz kadar uğraşın, olamıyorsunuz belki öylesine geniş bir yüreğin sahibi... Taşıyamıyorsunuz o denli sevgiyi, paylaşamıyorsunuz belki ya da veremiyorsunuz karşılıksız o denli...

Anne olmak, farklı bir şeyler katıyor insana... Yaşamaya değer bulunan seni, taşıyor, doğuruyor... Neden? Sırf amacına ulaş, gerçekleştirmen gerekenleri gerçekleştir diye... Ve sen yürüdükçe, adım attıkça uzak ya da yakın, hep tutuyor elinden düşme diye, acısa da yolunda, ayakta kalabil"esin" diye...

Anne olmak, farklı bir şeyler katıyor insana... Canınızın canı oluyorsunuz. Canınız can buluyor, anne yaşama yaşam katıyor... Hep çocuk kalmak onunla gerçek oluyor... Çünkü hep çocuğu oluyorsunuz onun...

Anne olmak, farklı bir şeyler katıyor insana... Sevinirken üzülüp, üzülürken sevinebiliyorsunuz anne olunca... Hem ağlayıp hem gülebiliyorsunuz mesela... Hem anne hem baba olabiliyorsunuz hatta bazen kardeş bile anne olunca... Çok zaman öğretmen kimi zaman sınıf arkadaşı ve mütemadiyyen dost olabiliyorsunuz anneliğin yanında...

Anne olmak, farklı bir şeyler katıyor insana... Şimdi büyük vedamızın(ışığın bol olsun baba) üçüncü senesinde yanımdayken ve hep yanımda olduğun için sesleniyorum sana; Anneler Günün Kutlu Olsun Anne... İyi ki varsın... Bana öğrettiğin, öğreteceğin her şey için ve varlığın için teşekkür ederim.... Senin kızın olmak gurur veriyor bana...

9 Mayıs 2012 Çarşamba


canı yanarken, can yakan...

Canı yanan sabretsin.

Canı yakan da yanacağı günü beklesin..

*Hz.Muhammed~ (s.a.v)


Evet, acıdan, canımızın yanmasından söz ediyoruz hep değil mi... Acı büyütüyor, değiştiriyor bizi ve biz acımızı değiştiriyoruz büyüdükçe ve acımızı büyütüyoruz değiştikçe... Acıdıkça derin daha derin alıyoruz nefesimizi, sabrediyoruz, doğru... Peki ne bana dokunan? Yakıyor muyum can? Yandığımca yakıyorsam...! Yaktığım canın da aldığı o derin nefeslerin tükettiği oksijen"siz"lik mi bekleyen beni? Yoksa yandığımca yakıyorsam, yaktığımca yanacağım günü mü beklemekteyim? Sabrım acıya mı? Acısız "an" var mı yaşam denen hayalde? Acımadıkça yaşa"ma"dıkça neden geldik ki? Amacımız, nedenimiz ne? Bu şeref, bu onur bu değer neden biçildi bize? Fark etmedikçe, edemedikçe belki de devam etmenin amacı ne? 

7 Mayıs 2012 Pazartesi


"YOL"culuk...


Kapılar açık ardına dek. Öyle bir rüzgar ki içimden geçen... Heyecanının, keyfinin tarifi yok. Ama hani kasırgaya kapılıverirsin ya... uçurur götürür seni rüzgarın şiddeti... Ne var içeride zincirli?! Prangalara öyle dolanmış ki kördüğüm misali, savurup atmak için tüm bağları kesilmeli. İçimden geçerken rüzgarın belki acıtması bu yüzden! Kurtulma vakti çoktan geldi zincirlerden. İçinde kapalı, kısılı o can çıkıp gitmeli ilk açılan delikten...


Nesin sen orada kalmaya direnen? Söküp atamadığım içimden? Senin, benim özüme ulaşmamı engellemeye çalıştığını düşünüyorum. Buna, bu denli narsistçe hakkın yok. Beni bu denli acıtmaya hakkın yok. Düşlüyorum, söylüyorum, yazıyorum işte anla seni kabul ediyorum. Hatta affediyorum her neysen ki çık git yüreğimden. Ya da orada kalacaksan, kalmakta direneceksen acıtma canımı. Şimdiye dek birlikte yürümedik mi iyi ya da kötü.. Bundan sonra da yürüyelim. Uzlaşalım ve özgür bırakalım birbirimizi. Varmak istiyorum, bana destek ol. Kurtul zincirlerinden özgürsün. Savrul git rüzgarına affettim. Sen benim yaralarımdan birisisin. Zamanın geldi artık, gitmelisin. Gitmelisin ki yoluma devam edebileyim. Daha çok başındayım belki gideceğim yerin. Yol uzun, çetin, derin; yüreğime gelen o esinti serin.


Neden bir acıdan keyif alır beden? O tatlı acıyı öyle seviyorum ki. Zaman zaman acıtıyor gerçekten, zor oluyor dayanmak bile bazen. Ve yine de seviyorum bu acıyı aldığım andan itibaren ve yine keyifliyim bu yola düşmüş olmaktan... Her an yürüyesim var hiç durmadan, yılmadan, bıkmadan... Haz alarak attığım her adımdan, her defasında yeni bir nefes aldığımdan... 

Nefes al...