7 Mayıs 2012 Pazartesi


"YOL"culuk...


Kapılar açık ardına dek. Öyle bir rüzgar ki içimden geçen... Heyecanının, keyfinin tarifi yok. Ama hani kasırgaya kapılıverirsin ya... uçurur götürür seni rüzgarın şiddeti... Ne var içeride zincirli?! Prangalara öyle dolanmış ki kördüğüm misali, savurup atmak için tüm bağları kesilmeli. İçimden geçerken rüzgarın belki acıtması bu yüzden! Kurtulma vakti çoktan geldi zincirlerden. İçinde kapalı, kısılı o can çıkıp gitmeli ilk açılan delikten...


Nesin sen orada kalmaya direnen? Söküp atamadığım içimden? Senin, benim özüme ulaşmamı engellemeye çalıştığını düşünüyorum. Buna, bu denli narsistçe hakkın yok. Beni bu denli acıtmaya hakkın yok. Düşlüyorum, söylüyorum, yazıyorum işte anla seni kabul ediyorum. Hatta affediyorum her neysen ki çık git yüreğimden. Ya da orada kalacaksan, kalmakta direneceksen acıtma canımı. Şimdiye dek birlikte yürümedik mi iyi ya da kötü.. Bundan sonra da yürüyelim. Uzlaşalım ve özgür bırakalım birbirimizi. Varmak istiyorum, bana destek ol. Kurtul zincirlerinden özgürsün. Savrul git rüzgarına affettim. Sen benim yaralarımdan birisisin. Zamanın geldi artık, gitmelisin. Gitmelisin ki yoluma devam edebileyim. Daha çok başındayım belki gideceğim yerin. Yol uzun, çetin, derin; yüreğime gelen o esinti serin.


Neden bir acıdan keyif alır beden? O tatlı acıyı öyle seviyorum ki. Zaman zaman acıtıyor gerçekten, zor oluyor dayanmak bile bazen. Ve yine de seviyorum bu acıyı aldığım andan itibaren ve yine keyifliyim bu yola düşmüş olmaktan... Her an yürüyesim var hiç durmadan, yılmadan, bıkmadan... Haz alarak attığım her adımdan, her defasında yeni bir nefes aldığımdan... 

Nefes al...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder