29 Aralık 2013 Pazar

düşbaz / düşyaz



 
 
Yazıyorum... Elim kalem tutuyor yeniden. Gördüğümü, gördüklerimi değil. Duyduklarımı, duyabildiklerinizi değil. Duyumsadıklarımı yazıyorum. Dışını, dışarıyı değil. İçimi, içimdekileri yazıyorum. Her nefesle içime doldurup, özümsediklerimi. Özüme karışıp gidenleri yazıyorum.
 
Ne çok beklemiş yine, ne çok birikmiş içimde. Boşa değilmiş onca bekleyiş. Onca dalış dibe boşa değilmiş. O denli boğulup da kalmasam nefessiz çıkamaz bu denli hızlı, bu denli yukarı. Bulamazdım dolduracak yer bu derin nefesleri. Nefes al... Nefes al ki karış yaşamın büyük dolaşımına. Dokun her bir hücresine sevgiyle ve büyü. Düş büyütmekte seni daha güzel düşlere dalmak için. Düşle ve düş ol. Düş...

12 Kasım 2013 Salı

DOĞmak DOYmak DOLmak DONmak DÖNmek


DOĞuyoruz
bir nefesle başlıyor yolculuğumuz
her nefesle biraz daha
DOYuyoruz
DOYdukça büyüyor bedenimiz
yol alıyoruz
DOLuyoruz
yine her nefesle DOYdukça
öyle bir 'an geliyor ki
ne bilen var şimdi
ne duyan
nereden bilebilir ki zaten
şimdide yaşayan
nefesimizle geçiyor her 'an
bir dahası yok
DOLdukça daha da daha da çok OLuyoruz
bir 'an geliyor ki
DONuyoruz
ve başa DÖNüyoruz
alınan ilk nefes misali
o 'an yeniden DOĞuyoruz
bir nefesle başlıyor yolculuğumuz
DOYuyoruz, büyüyor bedenimiz
DOLuyoruz
DONana dek yeni bir 'an"la savrulup
DÖNüyoruz 
etrafımızda her nefesle
DOĞdukça
DOYdulça
DOLdukça
DÖNgünün bir parçasıyla
yaşıyoruz her nefesle
yol alıyoruz
'an be 'an
durmaksızın zam'an
DÖNüyoruz 

11 Temmuz 2013 Perşembe

Üç - "A"şkın "Ş"ehrinde "K"aybolmak


Üç - "A"şkın "Ş"ehrinde "K"aybolmak


Bir şehri üç kelime ile tanımlayabilir misiniz? Ne sık sorulan bir sorudur oysa değil mi? İlla ki düşünülmesi gereken bir soru belki de bir şehre gidilince. Bu şehrin bana çağrıştırdığı ilk üç sözcük... Üç demişken dünkü kitapta okuduğum üçlerin aklıma gelişi. Üç ay önce tanıştığı üç harfli Can'la tam da üçüncü ayında üç harfli aşk'ın aynı yerde bitişi. Hikayeyi okumadan üç gün önce almış olmamın ya da kitabı aldığım gün üç harfli fakülte arkadaşım Can'la karşılaşmamın bu konuyla bir bağlantısı olabilir mi? Beynimiz nasıl bir yolculuk yapıyor Tanrım... Bazen korkuyorum nereye gittiğime dair...

Önümden geçen kadını takdir ettim. Çocuğu sağ eli ile tutuyor ve çantalarını sol elinde. Geçen akşam otobüsün çarptığı çocuk bu kadar şanslı değildi. Annesi sol eliyle tutuyordu elini belli ki... İşte yine insan beyninin cilveleri...

Bir şehri üç kelime ile tanımlayabilir misiniz? Peki aynı şehrin insana çağrıştırdığı ilk üç kelimenin biri hatta çoklukla ilki; kadın ya da erkek fark etmeksizin aynı olabilir mi? Bir şehir herkese aynı üç harfli duyguyu çağrıştırabilir mi? Bir şehir herkese aşk'ı çağrıştırabilir mi? Neden? Nasıl? Bir şehir nasıl olur da herkesi kendine aşık edebilir? Şehr-i Yar, Şehr-i Aşk... Aynı şehre herkes nasıl aşık olur? Nasıl bir yürek, nasıl bir özdür onun içindeki... Nedir içine çekip soluttuğu... Nasıl da karışıyorum büyük dolaşımına her defasında. Küçük ve zararsız bir virüs gibi. Ama ben mi onda virüsüm o mu bende bilemiyorum. Onun bende müzminleştiği kesin. Peki ya ben onda müzminleşince ne olur? Bağışıklık kazanılmış sıradan bir virüs mü olurum onda yoksa zararsız bir virüsü olarak mı kalırım büyük dolaşımında... Bunu bilmeli miyim? Gerek var mı? Yoksa Şehr-i  Yar nefes aldıkça bünyesine karışan oksijenle devinmeli mi kanında, canında... Her anında...

4 Mayıs 2013 Cumartesi

rest!



Korkuların, kaygıların, seni senden alan susmaların. Kendine açıkça ifade edemediğin ama aslında gerçeklerinle yüzleştiğini gördüm. Aslında yüzleşmek değildi derdin. Kabul etmeye hazır olmadığın ve kabul edemediğin için sıra itirafa gelince sustuğun gerçeklerin...

Evet, haklısın. Biliyorum zor da ama bu iki boyutlu koridorda sağımızdaki ve solumuzdaki duvarların üzerinde yazanları okuyabiliriz yalnızca ve bu koridorun kurallarına uymak(uyuyormuş gibi yatmak sanki içinde özü uyuyan beden misali) zorunluluğu var. O bize hiç uygun olmasa da... ruh üşümesi yüreğe işleyen dikenleri kirpinin... 

Son değil, bitmeyecek. Hele seni asla bitiremeyecek. Bitmesi olası tek şey var bu süreçte soluğun kesildiği anda, tükendiğini hissettiğin anda, senden çıktığın anda bitirebilme düş"ün... Tek son sen bitirdiğinde olabilir ve şimdi sen hiçbir şeyin sonundasın... 

Kendinle yüzleşmeni gördüm, "rest!" çekiyorum. O sesini duydum ve kendine kabul ettirmeye çabalıyorsun. Ben ne mi görüyorum? Eğlenmiyorsun. Yeni çıkmıştın göğün yedi kat üzerine ve şimdi sen alçak seyrediyorsun. Sanki düşlerini koymuşsun bir kenara da düşmüşsün tek bir düşün ardı sıra... 

29 Mart 2013 Cuma

konuşsam...


Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce. Havadan sudan, ottan çoktan, uzun uzun. Öyle çok sözcük biriktirdim ki içimde, anlatsam sana saatlerce, günlerce, aylarca, belki yıllarca… Doyar mıyım bilmem. Yeter mi zaman, bilmem. Uzun uzun konuşasım var seninle, saatlerce. Öyle çok birikti ki içimde beklerken. Bazen soruyorum kendime beklerken, hala mı erken? Ne zaman derken… derken, derken dediklerim de ekleniyor. Eklendikçe çoğalıyor, birikiyor. Biriktikçe büyüyor, büyüyorum, büyütüyorum hepsini içimde beklerken. Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce. Havadan sudan, ottan çoktan. Bazen yorulunca ben, dinleyesim de var seni. En çok da seni, sonra seni sevdiğimi… Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce. Senin sesinden dinleyesim var seni. En çok da sevgiyi. Sevgiyi dinleyesim var bazen sözcüklerimde ve sözcüklerinde. Yani işte söylediklerimizle. Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce. Konuşarak yeniden inşa edesim var sevgiyi, sevmeyi, sevişmeyi… Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce. Havadan sudan, ottan çoktan. İçimdeki her şeyi duymak istiyorum senden beni dinlerken. Her sözünü dinletmek istiyorum sana dinlerken seni. Bir de senden dinlemek istiyorum sevgiyi, sevgimi, sevmeyi… Uzun uzun  konuşasım var seninle saatlerce… Senden, benden, her şeyden. Bildiklerimden, bilmediklerimden. Senden öğrenmek istiyorum bildiklerimi, bildiğimi bilmediklerimi. Senden dinlemek istiyorum kimi zaman sevgiyi kimi zaman seni, beni. Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce. Bazen sessizce anlatasım var her şeyi. Bazen uzun uzun dinleyesim var sessizliğini. Duyumsarken birbirimizi duyasım var o kahkahayı içimizdeki. Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce. Sessizliği konuşasım da var seninle. İçimizdeki sözlerin, sözcüklerin, sessizliğin titreşimini. Sevginin sözcüklerle sevişmesini. Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce. Havadan sudan, ottan çoktan… Hikayelerine ortak olmak seni dinlerken ve hikayelerime seni yazmak sen yokken, beklerken… Sonra yeni hikayeler yazmak seninle duyarken, duyumsarken birbirimizi. Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce. Sevmeyi, sevgiyi, dokunmayı, hissetmeyi. Duymak birbirimizin sesinden duyumsamayı sevgiyi. Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce. Ama galiba henüz erken, hala erken hatta tüm benliğimle seni beklerken. Uzun uzun konuşasım var seninle saatlerce, erkenden… 

16 Mart 2013 Cumartesi

zam"an"sız / mek"an"sız



Hiç yersiz yurtsuz olmadın biliyorum. Olmuş olamazsın, olsaydın... Hani hep bunu bekliyorum ya senden, beni birazcık olsun anlamanı. Düşünüp taşındıklarımı, beynimi parçalarcasına kaşındıklarımı... Şimdi fark ettim ki artık beni anlamanı istemiyorum. Hiçbir yere ait olamamanın ya da belki başkalarının topraklarında sığıntılanmanın acısıyla anlamalıysan beni, anlama. Beni anlamıyor olmanın ferahlığı sende kalsın ama anlama beni. Tüm bu başkasılaştırılmanın acısını çekeceğini gördükten sonra, beni anlama. Başkasılaşmanın sonu gerçekten de kendin olmak olsa da... Yersiz yurtsuz kalmayı, başkalarının toprağında sığıştırılmayı da eklerim ama, sana beni anlama derim. Ne bunları deneyimle ne de fark et beni hislerinle... Acıyı bir de sen derme yüreğinde.

3 Şubat 2013 Pazar

Şiir Ne Biliyor Musun?
 
Şiir ne biliyor musun?
Bir an.
Ve bütün bir tarih tadı,
İnsan girişimi,
Mutluluk çelişkisi..
Şiir,
İnce ince soğan doğramak gibidir,
Çok eğilmişsen üstüne,
Yaşarır gözlerin...
Kaçıp suyundan uzak dursan da ,
Siner kokusu ellerine dizelerin...
İnce, çelimsiz görünür,
Oynar bizimle dizeler.
Ve çok sürmez,
Yüreğimiz yapışır manaya...

Bir kıyıdan bir kıyıya taşınır sözcükler,
Oynana oynana;
Yine de hiçbir zaman yetmezler ,
İçindekileri aktarmaya...
Ondandır kifayesizlikleri,
Hep bir şeylerin içinde birikmesi
Her sözcük de incitir diye korkutur,
Kıydırmaz hiç yüzüne bakmaya...

Bir duvarı aşamayan sesleniştir şiirler,
Duyulmasını istediğin
Fakat duyulmayan serzenişlerindir.
Sözcükler birbirini çeker,
Dizeler ard arda bağlanır sessizce,
Oysa çığlıktır hep duyulan ince ince,
Yüreğe vurandır,
Zihne dolandır,
Duvarların ötesinde...
Duvarı ören tuğlalar misali ,
Derlenir sözcükler kendince,
Derilmiştir oysa ,
Çoktan hepsi yürekte ...
Nakış gibi işlenmiştir ,
Her an zihnine,
Kelam kaleme düşmeden önce...
Yağmurlu gri günlerde ,
Gün ışığı olur üzerine,
Buharlanan pencerelerde ki ,
Anlam olur zihninde...
Baharda tohumun yeşermesidir,
Kışta uyurken bile içindekiyle...

Tomurcuğun çiçeğe patlaması gibidir bazen
Kabuğun ,
Karanlığından erişmek gibi ,
Anın renklerine,
İnciye dönüşmesi gibidir..
Kimi zaman da istiridyenin,
Acı dolu bir yol erişen güzelliğe ...

Nefes gibidir her sözcüğün çıkışı
Dolar, kocaman olup ciğerlerine...
Dağın zirvesinden alınan ,
Bir nefese dönüşür aniden,
İçinde ,
Binbir çiçek kokusu ile doluşur yüreğine.
Çağıldayan derenin,
Irmağa kavuşması olur içinde,
Şiirin mütevazi kelimeleriyle...
Zirveye çıktığı andır,
Duyguların şiir zira,
O kadardır ki düşer kelimelere
Ve yetmez,
Kelimeler de halini derdetmeye
Anlar derilirken ,
Gerilmiştir çünkü can
O an ,
Ne zaman ne mekan,
Dökülüyor sorgusuzca dilden,
Mühim değildir ,bu güftede makam...
Kelimeler girince sesin içine,
Dönüyor ahenkle bir müziğe,
Doyurmak için vurunca gönül tellerine,
Eriyor ruhumun içinde...
Şiir bir haykırıştır,
Uyuyan gönüllere uyumayışlardan.
Şiir yazılmaz,
İçinden kopup gelen bir andır.
Şiir bir itiraftır,
Gözlerine bakarken ,
Şiir,
Çaresizliğin ,
Çaresidir ,
Okurken..

24 Ocak 2013 Perşembe



şimdi artık 
ölsem de "bir"
kalsam da "bir"
şimdi artık
her şey "bir"
hiç "bir"
şimdi artık
hepsi "bir"
...